DOLAR

38,0671$% 0.05

EURO

41,2679% 0.14

STERLİN

49,2228£% -0.25

GRAM ALTIN

3.766,96%0,99

ÇEYREK ALTIN

6.178,00%1,65

BİTCOİN

3157556฿%-1.23423

Konya PARÇALI BULUTLU 11°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Nadire Alp

Nadire Alp

30 Mart 2025 Pazar

BAYRAM

BAYRAM
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bayram; neşe, huzur, barış,sükûn ve mutluluk köklerinden oluşur.  Bayram kutlamalarını insanlık tarihinin her döneminde görmek mümkündür.

Sanat sayılan ilk bayram tasviri; Milat’tan önce 6000 yılına ait Çatalhöyük duvar resimlerinde yer almaktadır.

Her toplumda önemli günlerin kutlandığı, sevinç ve mutlulukların paylaşıldığı, birlikteliğin sağlandığı, bir olmanın keyfinin çıkarıldığı özel anlardır bayramlar. Bayramlar en çok da birlikteliğin önemini, paylaşımın değerini ortaya koyar.

Bayram, küslerin barıştığı, hediyelerin alınıp verildiği, yeni giysilerle çocukların sevindirildiği günlerdir. Bunların hepsi şekilde gibi görünse de özünde derin anlamlar barındırır, kıymetli hatıralar biriktirir.

Sosyal bir varlık olan insanın beşerliğinden soyunup “insan” olmayı fark ettiği, farkettirdiği anlardır bayramlar. Hepimizin dilinde pelesenk olmuş “Nerede o eski bayramlar? diye hayıflandığımız ama bu konuda hiç de çaba sarf etmediğimiz bayramlar yaşar olduk.

Yalnızlık, yalnızlaşmak insanın içini çürütür. Çürümüş dişler ne kadar acıtırsa insanın canını çürümüş duygular da o kadar sızlatır insanın içini.

Bayramlar heyecandır. Ailelerin  bir araya geldiği, konu komşu, eş dost, akraba ve yakınların birbirini ziyaret ettiği, birbirlerinin gönlünü aldığı özel anlardır. Daha doğrusu birbirlerinden haberdar oluşlarıdır. Kaçışlarla, toplumdan ve insandan kendimizi soyutlamakla mutluluk ve huzur sağlanmıyor. Derdin paylaşımı dermanı, güzelliğin ve iyiliğin paylaşımı huzuru, paranın paylaşımı bereketi, yiyeceğin paylaşımı ağız tadını sunar insana. Birlikte çoğalmaktır bayramlar, yaraların sarılmasıdır, gülümseyebilmektir, hoşça vakit geçirmektir. Ozan Arif’in şu dizelerinde ettiği dua ne kadar anlamlıdır:

“ Yarabbi tadına bütün milletin

Varacağı bayramlara eriştir.

Milletin yarasını devletin,

Saracağı bayramlara eriştir.

Devletin, milletin verip el ele,

Kimsenin kimseyi etmeden köle,

Zenginin fakirin gönül gönüle,

Gireceği bayramlara eriştir.”

Bayramlar özlemlerin giderildiği anlar olsun. Birliğin sağlanışı olsun. Hep bir ve var olmanın heyecanı olsun. Sorumluk duygularının coştuğu, yüzlerin güldüğü anlar olsun. Geçmişin özlemi değil çocukların umutları olsun. Bugünün gücü olsun. Birbirimize kenetlendiğimiz, içimizi neşeyle dolduran günler olsun. Sofraların kurulduğu, sofradaki birlikteliğin ve yiyeceklerin paylaşıldığı anlar olsun. Sofrada birleşenler her yerde birleşmeyi bilir.

Evler, süslü püslü eşyaların tıka basa doldurulduğu kilitli odalardan ibaret olmasın. Sofraları olsun evlerin ,kapıları açık olsun. Kapısı açık olanın gönlü de açık olur.

Gönlü geniş ,bayram sevinci içerisinde olan bireyler olabilmek ve daha nice bayramlara ulaşabilmek dileğiyle. Sevgiler…

Devamını Oku

18 Mart

18 Mart
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bugün Çanakkale Zaferi’nin 110. yılı. 18 Mart 1915’te İtilaf devletleri bozguna uğramış, deniz savaşları sona ermiştir. Yazılan bu eşsiz destanla Boğazlar ve Anadolu Türk egemenliğinde kalmış, Anadolunun Türk vatanı olduğu kesinlik kazanmıştır.

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor.

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker,

Gökten ecdad inerek öpse o pâk alnı değer.” dizeleriyle Mehmet Akif ne güzel dile getirir bu zaferin bedelinin ağırlığını.

Çok kan dökülmüş, çok can verilmiştir bu topraklar için. Ulu Önder Mustafa Kemal’in Çanakkale kara savaşlarındaki taktikleriyle deniz savaşlarındaki başarılar perçinleşmiş; komutanın dehası, askerlerimizin yokluk, açlık, sefalet içerisinde bile vatanını kahramanca savunuşu,  canlarını seve seve feda edişleri sayesinde bu topraklara sahip olmuşuz.

Bizlere sunulan bu cennet vatanda bugün bizler zevk ve sefa içinde şımarıkça yaşamaktayız.

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı,

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı,

Verme, dünyaları da alsan bu cennet vatanı.” dizeleri, bizleri vatan millet sevgisine, atalarımızın yüce ruhlarına layık olmaya davet etmekte  değil mi?

Bunca emek, gayret ve zorluklarla her karış toprağında şehit kanı olan bu cennet vatana ne ölçüde sahip çıkıyoruz acaba?  Bu eşsiz emaneti hoyratça, saygısızca, gelecek nesillere hangi mirası bırakacağımızı düşünmeden tüketip duruyoruz sürekli. Bize emanet edilen tüm değerlere karşı neden bu kadar savurgan olabiliyoruz? Akıl ve ahlak tutulmasına uğramış bireyler olarak daha ne kadar heba edeceğiz bu değerlerimizi?

Hem birey hem de toplum olarak bizlere bırakılan emanetlere bilinçli farkındalıkla ne zaman sahip çıkacağız? Her geçen gün çirkinleşen eylemleri, saldırgan, öfke krizlerimizin altında yatan hallerimizi ne zaman terk edeceğiz?

Küresel ve ulusal ayrımcılığı pompalayan zehirleri içmekten vazgeçip değerlerimize sahip çıkmak gerekiyor. Atalarımızın kanlarıyla kazanılan bu topraklar bizlere emanet. Onların asil kanları bizim damarlarımızda dolaşıyor. Hayat kaynağımız olan damarlarımızdaki bu asil kandan alacağımız kudret ile Türk istiklal ve Cumhuriyetini korumak, her türlü tehlikeye karşı savunmak gerekiyor. Bunun en önemli görevimiz olduğunu unutmamak, bu güç ve sorumluk bilinciyle birbirimize, vatanımıza sahip çıkabilmek umuduyla sevgiyle kalın.

Devamını Oku

ER KİŞİ

ER KİŞİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“İyiliğe iyilik her kişinin işi,

Kötülüğe iyilik er kişinin işi,

İyiliğe kötülük ise şer kişinin işidir.” der Şeyh Edebali

Her birimiz kadın ya da erkek bedeninde dünyaya geliriz. Ancak benliğimizi oluşturan ana etken yalnızca bedensel özelliklerimiz değildir. Ruh halimizdeki iki ana enerjinin etkileri de önemlidir.

Beynimizin sağ tarafını, bedenimizin sol tarafını temsil eden dişil enerji ile zeka, sevgi, içgüdü, güven, yaratıcılık, hassasiyet, denge, uyum gibi değerleri taşırız. Beynimizin sol, bedenimizin sağ tarafındaki eril enerji ile de analitik düşünce, pratik zeka, başarı tutkusu, rekabet, üretim, organizasyon özelliklerimizle varlığımızı ortaya koyarız. Benliğimizi oluşturan şey, bu hisleri doğuran iki ana enerjinin ruh halimizdeki oranıdır. Bu yüzden hangi cins bedende olursak olalım bu iki enerji arasındaki dengeyi sağlamamız gerekir.

Bu denge kendi içimizde uyum ve huzuru sağladığı gibi bütündeki uyumu ve toplumsal huzuru da sağlar.

Cinsiyet üreme için tüm canlılara verilen bir bağıştır. Bu, varlıklara kendi türünün devamlılığını sağlar.

Benlik kavgaları ve sevdalarıyla cins çatışmaları ortaya çıkar. Her cinsin varoluşla belirlenmiş ve birbirini tamamlayan görev ve sorumlukları vardır. Bu görev ve sorumlulukların bilinçli farkındalığıyla yaşamak, yaşayabilmek ne güzel.

Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan kadın-erkek birliğini şu sözleriyle ne güzel ifade eder:

“Er kişi mum ise hatunu ateştir.

Er kişi ay ise hatunu güneştir.

Er kişi meydanı hatun ise cihanı aydınlatır.”

Geldiğimiz ve yaşadığımız bu dönemde çoğu alışılmış ve süregelen dengelerin bozulduğuna üzülerek tanık oluyoruz. Sosyal medya ve paylaşımlar her birimizi çılgınlığa, aşırılığa, huzursuzluğa, korkuyla beslenen hırslara doğru yönlendiriyor; cins ve cinsiyet sapkınlıklarına neden oluyor. İki cins arasında edepten, mahremiyetten eser kalmıyor. Bozulan ilişki dengelerinde aile sorunları, sosyal ve ruhsal bozukluklar ortaya çıkıyor. Varoluş ilkelerine uymayan bu eylemler bizleri özümüzden uzaklaştırıyor.

“Ey insanlar!  Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan da eşini meydana getiren, ikisinden de bir çok erkek ve kadın üreten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.”

Nisa Suresinin 1. Ayeti; insanoğlunu birliğe, dayanışmaya, paylaşmaya, var edenin gücüne güvenmeye çağırıyor.

Ayrılıklar peşinde koşmaktan vazgeçip bir arada, Bir’likte bir ve var olarak, güçlenerek, büyüyerek, iyiliklere, güzelliklere yürüyebilmek ne hoş!

Devamını Oku

SEVDA

SEVDA
2

BEĞENDİM

ABONE OL

“Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar, sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe verebildiğin kadar gençsin.”  diyen Nazım Hikmet ne kadar da  güzel tamamlar sözlerini:

“Cebimde yoktu, yüreğimden verdim.”

Beklemeyelim der, istemeyelim der. Sevda alınıp satılamaz. Sevdanın yarışı olmaz, kaygısı olmaz. Anlamlıdır, değerlidir sevda. Sessizce, onurluca içselleştirmektir. Dinginliktir, tamamlanmışlıktır, onurdur, gösterişsizdir.

Sevda özenlidir, mahremdir. İçinde denge ve huzur taşır. Sevmeyi, sevebilmeyi bilmektir. Ayıp, kusur, eksik aramadan yürümektir.  Yürünen yolda çeri çöpü, taşları temizlemektir. Yolda kalanlara yardım eli uzatmaktır. Elinden tuttuğunu bırakmamaktır.

Özgürlüktür  sevda, belki de kendinle yüzleşebilmektir. İnsani düşünceleri süzgeçten geçirebilmektir. Sosyalitenin içinde etki tepki değerlerini ölçebilmektir.

Gönül işidir sevda. Gönül ne kadar genişse o kadar güçlüdür. Gönül ferahlığı herkesin içini ısıtır. Ferahlığı sağlamak ise çok emek ister. Kararlılık, samimiyet, inanç gerektirir.

Yaşam hepimize ayrı ayrı fakat etkisi aynı olan durumlar sunar. Her durumun içinden kolayca takılıp kalmadan geçebilmek için mevcut durumu kabullenen insanların gönlü geniştir, sevdası çoktur. Sevda özveriyi, salıvermeyi bilmektir. İyimserliğe emek harcamak, sorun üreten zihinleri çözüm üreten bilinçlerle aydınlığa çıkarmaktır.

Zıtlıkta birliğin sağlandığını anlayabilmektir sevda. Kendi safını belirlemektir, başkalarının saflarıyla fazla meşgul olmamaktır. Kıyastan, rekabetten, yarıştan uzaklaşmaktır.

Masmavi bir gökyüzünün, güneşin göz kırptığı lacivert kıyıların içimizi ısıtan kumsalında keyifle yürümek olsun sevdamız dostlar. İstiridyenin içindeki küçük bir kum tanesinin sabırla inciye dönüştüğünü unutmayalım.

Her şeyin en doğru zamanda olduğuna olan inancımızı kaybetmeyelim. Olanın içinde bir hayrın gizli olduğunu akıllarımızdan çıkarmayalım.

Kerem ile Aslı olabilmektir sevda. Ferhat ile Şirin olabilmektir. Sevda yolculuğumuzu Nazım Usta’nın sözleri ile tamamlayalım isterseniz:

 

“Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da.

Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte.

Yani yürekte.”

 

“Seversin dünyayı dolu dizgin

Ama o bunun farkında değildir

Ayrılmak istemezsin dünyadan

Ama o senden ayrılacak.”

 

 

Devamını Oku

Bizim Köyümüz

Bizim Köyümüz
2

BEĞENDİM

ABONE OL

“Orda bir köy var uzakta

O köy bizim köyümüzdür

Gezmesek de tozmasak da

O köy bizim köyümüzdür.”

Ahmet Kutsi Tecer’in kaleminden,  Münir Ceyhan’ın notalarından ortaya çıkan bu şarkı çocukluğumun en güzel esintilerinden biridir. Her söylenişte, her duyumsamada yüreklerimizi ısıtan,  bizlere güven veren bu muhteşem eser belki de bizi bize yaklaştırdığı için bu kadar çok seviliyor.

İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnızlık duygusu çoğumuzu ürkütür; korkuya, tedirginliğe ve üzüntüye neden olur. Nedense hep yanımızda olmasını istediğimiz birilerine bağlanma, sürekli bir şeylere tutunma isteği gibi bir özelliğimiz var. Onlar olmadan derin bir hiçlik ve değersizlik durumu oluşacakmış gibi tedirginlikler yaşarız. Bu yüzden de aşırı duygu yoğunluğu ile çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla karşılaşırız. İnciniriz,kırılırız, tepetaklak oluruz.

Varoluşun içerisinde hiçbir yerde boşluk yoktur dostlar. Ancak insandaki işitme, görme ve koku alma duyuları çok sınırlıdır. Bu sınırlılık bizim varlığından habersiz olduğumuz şeyleri yok saymamıza yol açar. Bu yüzden kendimiz gibi aciz bedenlilere haddinden fazla bel bağlar, onlardan bir şeyler bekler, umar ve gücümüzü teslim ederiz. Bazen de sevgi adına onları boğar, güçlerini ellerinden alır, birlikte çaresizliğimize ağlar, dertleniriz.

“Her nerede olursanız O sizinledir.”

(Hadid/4)

“O her şeyi ihata eder.”

(Fussilet/54)

“Biz ona şah damarından daha yakınız.”

(Kaf/16)

ayetlerinin bize hiç de yalnız olmadığımızı hatırlatması çok anlamlı olsa gerek. Asıl tutunmamız gereken gücün her şeyi var eden, sarıp sarmalayan yüce Allah’ın gücü olduğunu bilmek hepimize çok iyi gelecektir. Hz. Mevlânâ bu durumu ne güzel anlatır:

“Allah ile olmayan kimse yalnızdır.

Eğer herkesleysen ve  BENSİZ  isen kimseyle değilsin.

Eğer benimleysen ve hiç kimseyleysen herkeslesin.”

Modern hayatın pompaladığı,bizleri yoran, şaşırtan karmaşalardan birazcık uzaklaşıp sessizce, sakin bir şekilde durabilmeyi başarırsak o köyün orada oluşunu bilmek bize çok iyi gelecektir. Sonuç olarak huzuru, sakinliği rahat bir nefes alışı, sağlayacaktır. Gönüllerimize ferahlık ve rahatlık verecektir. Özellikle yaşadığımız bu günlerde buna çok ihtiyacımız var. Bu dinginliği, iyiliği kendimize sağlamak zorundayız.

Her şeyin yerli yerinde ve zamanında olduğuna, olacağına olan inancımız da bize olaylara ve durumlara tepki göstermeden onları kabullenişimizi kolaylaştıracaktır.

“Orda bir ev var uzakta

O ev bizim evimizdir

Yatmasak da kalkmasakta

O ev bizim evimizdir.” dizeleriyle gönülhanelerimizin bizi sabırla beklediğini hatırlayıp hepimizin olan ve her birimiz için hazırlanmış evlere girebilmek gayretiyle  sevgiyle kalın.

 

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.